Goal:
08 - İnsana Yakışır İş ve Ekonomik Büyüme

Loading...
Project Logo
Description
İnsana Yakışır İş ve Ekonomik Büyüme İstikrarlı, kapsayıcı ve sürdürülebilir ekonomik büyümeyi, tam ve üretken istihdamı ve herkes için insana yakışır işleri desteklemek

Publication Search Results

Now showing 1 - 7 of 7
  • PublicationMetadata only
    II. Dünya Savaşı Dönemi ve Sonrasında Ziraî Kombinalar Tarihi Hakkında Bir İnceleme (1937-1949)
    (2018-02-01) Nadir YURTOĞLU
    1937 yılında Ziraî Kombinalar Kurumu’nun tesisinden 1949 yılına Devlet Üretme Çiftliklerininkuruluşuna kadar Türkiye’de tarım üretimi faaliyetleri ile bu faaliyetlerin ekonomiye olanyansımaları çalışmanın konusunu teşkil etmektedir. Çalışmada, Zirai Kombinalar Kurumu’nunII.Dünya Savaşı öncesi, süreci ve sonrasında gerçekleştirdiği üretim faaliyetleri üç dönem halindeele alınmıştır. Zirai Kombinalar Kurumu’nun tarımsal faaliyetleri ve bu faaliyetlerin ekonomiye olankatkıları sayısal veriler ışığında değerlendirilmiştir. Çalışmanın kaynak materyalini, Cumhuriyetarşivi belgeleri, resmi yayınlardan; zabıt ceridesi, kanunlar ve tutanak dergileri, resmi gazete,istatistik yıllıklarının yanında dönemin süreli yayınları arasında bulunan ekonomi ve tarımdergilerinin makaleleri oluşturmaktadır. Konu incelenirken, II. Dünya Savaşı şartlarında ZiraîKombinaların tarım üretimine sağladığı destekler göz önüne alınarak gerekli değerlendirilmeleryapılmıştır. Çalışmada elde edilen sonuç şudur: 1937 yılında Ziraî Kombinalar Kurumu’nun teşkiledilmesiyle dış ülkelerden tarım alet ve makineleri ile hayvanlar satın alınarak üretimde köylüyeörnek olunmaya çalışılmıştır. Bu manada beklenen verim alınamamıştır. Ancak II. Dünya Savaşı’nınbaşlaması üzerine Ziraî Kombinalar Kurumu, ordunun ve halkın hububat ihtiyacını karşılamakamacıyla tesis ettiği 13 çiftliğindeki 1.600.000 dönümden fazla arazisinden elde ettiği 10 binlerce tonhububat üretimiyle ülkenin iaşe ihtiyacını gidermeye yardımcı olmuştur. Bu suretle gerek II. DünyaSavaşı yılları gerekse savaş sonrasında ülkede baş gösteren açlık tehlikesine mani olarak milliekonomiye önemli katkılar sağlamıştır.
  • PublicationMetadata only
    Türkiye Cumhuriyeti’nde Çay Yetiştiriciliği ve Çay Politikaları (1923-1960)
    (2018-02-01) Nadir YURTOĞLU
    (ORCID: 0000-0001-7478-3149)Kastamonu Üniversitesi – KastamonuÖz: Cumhuriyetin ilk yıllarından 1960 yılına kadar olan dönemde Türkiye’de çay yetiştiriciliği ve çaypolitikaları ile bu politikaların ekonomiye olan yansımaları, çalışmanın konusunu teşkil etmektedir.Çalışma, Cumhuriyetin İlk Döneminde Türkiye’de çay yetiştiriciliği (1923-1950); DP DönemindeTürkiye’de çay üretim faaliyetleri (1950-1960) ile sınırlandırılarak iki dönem dâhilinde ele alınmıştır.Türkiye Cumhuriyeti’nde çay yetiştiriciliği ve çay politikaları ile bu politikaların ekonomiye olanyansımaları sayısal veriler ışığında değerlendirilmiştir. Çalışmanın kaynak materyalini, BaşbakanlıkCumhuriyet Arşivi Belgeleri, resmi yayınlardan; Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Zabıt Ceridesi,kanunlar ve tutanak dergileri, Türkiye Cumhuriyeti Resmi Gazetesi ve dönemin süreli yayınları arasındabulunan tarım ve ekonomi dergilerinin makaleleri oluşturmaktadır. Konu incelenirken, dönemin Türkiye’siile dünyanın çay üretimi alanında yaşanan gelişmeleri göz önüne alınarak gerekli değerlendirilmelerdebulunulmuştur. Çalışmada elde edilen sonuç şudur: Cumhuriyetin ilanından hemen sonra 6 Şubat 1924tarihinde kabul edilen 407 sayılı Kanun ve akabinde çıkarılan 27 Mart 1940 tarih ve 3788 sayılı ÇayKanunu ile çay üretimi konusunda önemli adımlar atılmıştır. Başbakan İsmet İnönü’nün 1935 yılında Rizeziyareti ve Tarım Bakanları Muhlis Erkmen ve Şevket Raşit Hatipoğlu ile Zihni Derin’in çabalarıyla,üretime hız kazandırılmıştır. Rize çay fabrikasının 1947 yılında faaliyete geçmesiyle üretim seri halegetirilmiştir. DP Döneminde çay konusunda yapılan yeni yasal düzenlemeler ve çay giderleri için bütçedenayrılan ödeneğin çay fabrika ve atölye sayılarını her geçen yıl artırması ve üretimin Rize dışında, Trabzon,Giresun, Artvin, Giresun, Ordu illerine yayılıp yükseltilmesiyle milli ekonomiye önemli katkılarsağlanmıştır.
  • PublicationMetadata only
    Azerbaycan’ın Hôy Yöresinde Türk Egemenliği (XI- XVI. Yüzyıllar)
    (2018-02-01) Cevdet YAKUPOĞLU
    Selçuklu sultanı Tuğrul Bey’in Türk egemenliğine soktuğu Hôy, XI-XVI. yüzyıllar arasındasırasıyla Selçuklular, Atabeylikler, Harizmşahlar, Moğollar (İlhanlılar), Celâyirliler,Karakoyunlular, Timurlular, Akkoyunlular ve Safevî Türkmenleri egemenliğinde yaşamış; 1514 yılısonrasında ise belli aralıklarla Osmanlı idaresi altında bulunmuştur. Selçuklular devrinde veMoğol istilası sırasında kalabalık nüfusa sahip Oğuz boyları bu yöreyi mesken tutmuşlardır.Karakoyunlu ve Akkoyunlu Türkmenleri de Hôy’da Türk nüfusunun artmasını sağlamışlardır.Safevîler zamanında ise Anadolu’dan Hôy’a yeni Türk göçleri yaşanmıştır. Hôy, tarım arazileriningenişliği, yaylak ve kışlaklarının bol olması ve ticaret yolları üzerinde bulunması gibi nedenlerleTürk hanedanlarının dikkatini çekmiştir. Günümüzde İran İslam Cumhuriyeti’nin sınırlarıiçerisinde, Güney Azerbaycan eyaletinin batısında, Türkiye sınırlarına yakın bir mevkide bulunanHôy ile Anadolu arasında tarihî- kültürel sıcak ilişkiler tesis edilmiştir. Türklük âleminin önemli birparçası olan Hôy’un tarihinin ortaya konulması, Azerbaycan’la birlikte Anadolu’nun da tarihîkültürelpotansiyeline ışık tutacaktır. Bu çalışmada XI-XVI. yüzyıllar arasında Hôy’u elindebulunduran siyasi güçler ele alınmış, yöredeki Türk iskânının mahiyeti ortaya konulmuş ve kentinTürk şehirleri içinde üstlenmiş olduğu tarihî rolün önemi vurgulanmıştır.
  • PublicationMetadata only
    COVID-19 Kaygısının Motivasyon Üzerindeki Etkisi: Z Kuşağı Üzerine Bir Araştırma
    (2020-12-01) Erol TEKİN
    COVID-19 pandemisinin etkileri sağlık, ekonomi gibi alanlarda olduğu kadar insanı sosyal bir varlık olarak gören davranışsal alanlarda da söz konusudur. 65 yaş ve üzeri bireyler ile gençlerin bu dönemde yaşadıkları farklı süreçler ortaya çıkmıştır. Bu süreçte özellikle Z kuşağı olarak adlandırılan gençlerin “sosyal mesafe” de dahil olmak üzere birçok konuda bilinçli hareket etmesine ilişkin önlemler ve yaptırımlar söz konusudur. Bu dönemin gençlerin üzerinde nasıl bir etki yarattığı merak edilmektedir. Bu kapsamda araştırmanın amacı COVID-19 salgınının yarattığı kaygının Z kuşağının motivasyonu üzerindeki etkisini ortaya koymaktır. Bu amaçla çalışmanın örneklemini Kastamonu Üniversitesi’nin farklı bölümlerinde öğrenim gören 398 öğrenci oluşturmaktadır. Veriler anket yöntemiyle toplanmıştır. Ayrıca Kastamonu Üniversitesi Sosyal ve Beşeri Bilimler Araştırma ve Yayın Etik Kurulu’nun 30.06.2020 tarih ve 2020/2-8 nolu kararı ile etik kurul onayı alınarak çalışma gerçekleştirilmiştir. Hipotezler test edilirken doğrulayıcı faktör analizi, korelasyon analizi ve regresyon analizleri gerçekleştirilmiştir. Araştırma sonucunda COVID-19 salgını nedeniyle ortaya çıkan sosyalleşme kaygısının bireysel kaygıdan yüksek olduğu görülmüştür. İçsel motivasyonun ise dışsal motivasyondan düşük olduğu tespit edimiştir. Ayrıca Z kuşağının sosyalleşme kaygısının hem içsel hem de dışsal motivasyonu anlamlı ve olumsuz yönde etkilediği ortaya çıkmıştır. Fakat bireysel kaygının motivasyon üzerinde herhangi bir etkisinin olmadığı bulunmuştur. Çalışma COVID-19 pandemisi ile ilgili Z kuşağı üzerinde yapılan ilk çalışmalardan olması nedeniyle yazına katkı sunmaktadır.
  • PublicationMetadata only
    Türk Standartları Enstitüsünün (TSE) Kuruluşu Bağlamında Türkiye’de Standardizasyon Politikaları (1923-1960)
    (2018-02-01) Nadir YURTOĞLU
    Cumhuriyetin ilanının gerçekleştiği 1923 yılından 1960 yılı sonuna kadar TSE’nin kuruluşubağlamında Türkiye’de standardizasyon politikaları ve bu politikaların ekonomiye olan yansımalarıçalışmanın konusunu teşkil etmektedir. Çalışma, Cumhuriyetin ilk yıllarında standardizasyonfaaliyetleri (1923-1939); II. Dünya Savaşı Dönemi ve sonrasında standardizasyon çalışmaları (1939-1950); Demokrat Parti (DP) Döneminde standardizasyon faaliyetleri (1950-1960) ilesınırlandırılarak üç dönem halinde ele alınmıştır. Çalışmanın kaynak materyalini, BaşbakanlıkCumhuriyet Arşivi Belgeleri, resmi yayınlardan; Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) ZabıtCeridesi, kanunlar ve tutanak dergileri, Türkiye Cumhuriyeti Resmi Gazetesi ve dönemin süreliyayınları arasında bulunan ekonomi dergilerinin makaleleri oluşturmaktadır. Konu incelenirken,standardizasyon politikalarının Türk dış ticaretinin geliştirilmesine sağladığı katkılar göz önünealınarak değerlendirilmelerde bulunulmuştur. Çalışmada elde edilen sonuç şudur: Cumhuriyetin ilkyıllarından itibaren Ticarette Tağşişin Men’i ve İhracatın Murakabesi ve Korunması Hakkındaki1705 sayılı Kanun ile bu kanuna ek olarak çıkarılan 3018 Sayılı Kanun gereğince, ihraç ürünlerinin,nizamname hükümleri kapsamında denetime tabi tutulması, Türkiye’de standardizasyonpolitikalarının başlıca esasını oluşturmuştur. II. Dünya Savaşı yılları ve sonrasında sürdürülenstandardizasyon icraatları, 1954 yılında TSE’nin kurulması ile daha bilinçli hale gelerek dışpazarlarda aranılan malların teşvikine geniş ölçüde yer veren bir rejim uygulamasınadönüştürülmüştür. 132 sayılı Türk Standartları Enstitüsü Kuruluş Kanunu ile Enstitüsü, yeni birhüviyete bürünerek bütün hak ve yetkileriyle bağımsız bir teşekkül haline gelip milli ekonomiyekatkılar sağlamıştır.
  • PublicationMetadata only
    The Mediating Role of Teachers' Self-Efficacy Beliefs in the Relationship Between Their Emotional Intelligence and Classroom Management Skills
    (2021.01.01) Saglam, H, Kavgaci, H; Hasan KAVGACI, Hediye SAĞLAM
    Bu araştırmanın amacı okulöncesi ve ilköğretim öğretmenlerinin duygusal zekâları ile sınıf yönetim becerileri arasındaki ilişkilerin ve bu ilişkide öz yeterlik inancının aracılık rolünün incelenmesidir. Nicel araştırma deseninde kurgulanan araştırmada ilişkisel tarama modeli kullanılmıştır. Araştırmanın çalışma grubunu 376 anasınıfı, ilk ve ortaokul öğretmeni oluşturmaktadır. Yaş ortalamaları 37 (SD = 8,7) olan katılımcıların %68’i kadın, %32’si erkektir. Veri toplama aracı olarak; Kişisel Bilgi Formu, Sınıf Yönetim Becerileri Ölçeği, Duygusal Zekâ Ölçeği ve Öğretmen Öz Yeterlik İnancı Ölçeği kullanılmıştır. Veriler SPSS-21 paket programı kullanılarak analiz edilmiştir. Araştırmada değişkenler arası ilişkileri belirlemek amacıyla Pearson Momentler Korelasyon Katsayıları hesaplanmış, yordama durumunu incelemek için ise Çoklu Regresyon Analizi yapılmıştır. Araştırmada aracılık etkisi SPSS-PROCESS makrosu kullanılarak analiz edilmiştir. Araştırma bulguları değerlendirildiğinde değişkenler arasında orta düzeyde, pozitif ve anlamlı ilişkiler elde edilmiştir. Ayrıca duygusal zekâ ve öz yeterlik inancının öğretmenlerin sınıf yönetim becerilerinin % 48’ini açıkladığı, her iki bağımsız değişkenin de modele katkısının ve öz yeterliğin aracı etkisinin anlamlı olduğu görülmüştür.
  • PublicationMetadata only
    ANALİTİK MARKSİZMİN SÖMÜRÜ OLGUSUNA YAKLAŞIMININ BİR ELEŞTİRİSİ
    (2018-01-01) Sibel KİBAR
    Analitik Marksizm Marksizmin metafizik ögelerini ayıklayıp, daha analitik argümanlara dayanan bir Marksizm ortaya koyma hedefinde Anglosakson Marksist bir okuldur. Bu okunun önemli temsilcileri, Cohen, Elster ve Roemer, Marx’ın sömürü kavramını yeniden ele almış ve sömürünün artı-değere el konulması olarak tanımlanmasına karşı çıkmışlardır. Onlara göre, ürünün değeri belirleyen o ürünün yaratılmasında harcanan emek zaman miktarı değil, pazardaki karşılığıdır. Bu çalışmada, Marx’ın kapitalizme yönelik eleştirisinin özünü oluşturan artı-değer sömürüsü kavramının Marksizmden soyutlanamayacağı iddia edilmektedir. İşçinin ortaya koyduğu emek bir değer yaratır ancak işçi, bir sözleşmeye imza atarak buna razı olsa bile, ürettiği değerin karşılığını alamaz. Zaten kapitalist sermaye birikimi, bu artı-değere el konulmasıyla kar etme biçiminde gerçekleşir. İşçilerin kapitalizm koşullarında, ürettikleri değere el konulmasına rıza göstermekten başka seçenekleri yoktur. Dolayısıyla, ortada bir sözleşmenin olması sömürünün olmadığını göstermez. Artı-değer sömürüsü kapitalist üretim biçimine içkindir, sömürü olmayan bir kapitalizm düşlemek eşitlikçi liberalizmin idealini yinelemektir ve de Marksizmin özüne kesinlikle aykırıdır.