Browsing by Author "Funda BULUT"
Now showing 1 - 10 of 10
- Results Per Page
- Sort Options
TRDizin Çocuk edebiyatı eserlerinde mitik görünüm: “Yeşim Taşı Efsanesi Gizemli Kitap” örneği(2022-08-21) Funda BULUT; Şahin ŞİMŞEKErken dönemde hem evrenin kökenini, geçmişini hem de insanoğlunun yeryüzündeki serüvenini tanımlamaya, anlamaya ve yorumlamaya çalışan mitler, zamansız bir yaratılış öyküsüdür. Hayatın temel konularını tanımlayan mitler, insan doğasını açıklamaya çalışırken insanlığın kendi dünyasını nasıl gördüğünü ortaya çıkarır. İnsanoğlunun ortak kaderini, inançlarını, uygulamalarını anlamasına doğanın güçlerini keşfetmesine yardım ederek insan olarak kim olduğumuz ve hayatın anlamının ne olduğu gibi temel sorulara cevap arayan mitler, birkaç farklı işleve hizmet eder. Bunu gerçekleştirirken dünya üzerinde her kültür mitolojide aynı temel temaları işlese de her millet kendi kültürüne özgü isimler ve açıklamalar kullanır. Bu zihinsel üretimin kavranmasında edebiyat, geniş imkânlar sağlar. Çocuk için mitler, hem hayal güçlerini besleyerek kendi köklerini anlamalarına yardım eden hem de yaşadıkları sorunlara farklı çözüm önerileri getirerek gelişmelerini destekleyen bir disiplindir. Dünyayı doğrusal olmayan terimlerle algılayan çocuğun bakış açısından ele alındığında mitik unsurlarla örülü bir edebiyat, çocuğun kültürel değerlerini tanıyarak kendi köklerini kavramasına katkıda bulunur. Bu yönüyle mitik ögeler açısından oldukça zengin içeriğe sahip eserlerden biri de Ömer Ünal’ın Yeşim Taşı Efsanesi- Gizemli Kitap adlı eseridir. Türk mitolojisine ait birçok ögenin, Türk kültürüyle ilgili karakterler ve olaylarla anlatıldığı eserde kültürümüzdeki inanç ve ritüeller sembolik bir dille verilir. Çalışmada önce serinin ilk eseri olan Yeşim Taşı Efsanesi -Karanlık Dünyaya Yolculuk ve ardından çalışmanın esas konusu olan Yeşim Taşı Efsanesi –Gizemli Kitap tanıtılmış, ardından mitik ögelerin kurgu dünyasındaki işlevi ve anlamı üzerinde durulmuştur. Mitik ögelerin esere yansıyan görünümü sınıflandırıldıktan sonra mitik ögelerin anlamları ve sanat eserindeki fonksiyonları ortaya konmaya çalışılmıştır.TRDizin ÇOCUK EDEBİYATI ESERLERİNDE TARİH SEVGİSİ VE KÜLTÜREL MİRASIN KORUNMASI: BİLGİN ADALI’NIN “KARİYE HAZİNESİ” ÖRNEĞİ(2022-08-31) Şahin ŞİMŞEK; Funda BULUTGeçmiş, şimdi ve gelecek arasında bağ kurmayı sağlayan tarih, kurgusal metinlerle çocuk edebiyatına taşındığında çocukların öğrenme merakını ve araştırma isteğini arttırarak değer gelişimine katkıda bulunabilmektedir. Çocuklar, okudukları eserler yoluyla içinde yaşadıkları toplumun geçmişini, ülkelerinin zengin tarihsel mirasını tanıyarak onları koruma bilincine de sahip olmaktadırlar. Bu bağlamda Türkçe Dersi Öğretim Programı’nda yer alan “Millî Kültürümüz” teması işlenmesi zorunlu temalardan biridir ve bu başlık altında kültürel miras, şehirlerimiz, tarihî mekânlar, tarihî şahsiyetler, tarihî eserlerimiz gibi birçok önemli konuya yer verilmektedir. Bahsi geçen konular açısından değerlendirildiğinde Bilgin Adalı’nın Kariye Hazinesi adlı eserinin, Millî Kültürümüz temasının kazanımlarını destekleyecek nitelikte bir eser olduğu görülmüştür. Bu çalışmanın amacı, Bilgin Adalı’nın Kariye Hazinesi adlı eserinin hangi yönleriyle kültürel mirasa sahip çıkma değerine katkı sağladığını, eserde tarih sevgisinin nasıl işlendiğini ortaya koymaktır. Çalışmada nitel araştırma yöntemi kullanılmış, çalışmanın verileri doküman incelemesi tekniği ile elde edilmiş, elde edilen veriler içerik analizi ile yorumlanmıştır. İstanbul'un Fatih Sultan Mehmet tarafından fethedildiği günlerden kalma bir hazinenin peşine düşen bir grup çocuğun maceralarının anlatıldığı eser, doğrudan kültür varlıkları ve onları koruma konusunda bilgi veren kazanımlarla tarih, kültür ve miras öğrenme alanında farkındalık yaratmaktadır. Kariye Hazinesi’nde tarih sevgisi ve merakı da öğrencilerine kültür varlıklarının sahip olduğu değerler konusunda bilgi ve bilinç kazandırma hevesindeki idealist öğretmen Erdal karakteri üzerinden aktarılır. Eserde Erdal öğretmenin çocuklarla kurduğu ders içi ve ders dışı etkin iletişim biçimi, öğretim yöntemleri ve müze kültürü dikkat çekici diğer eğitimsel ögelerdir. Çalışma sonucunda eserin genç nesillerde tarih sevgisi ve merakı oluşturabilecek kültürel mirasın aktarılması ve korunması adına birçok unsura yer verdiği bulgusuna ulaşılmış ve bunlar örneklendirilmiştir. Bulgularda çocukların kültür varlıklarının nasıl yok olduğu ve nasıl korunabileceği konularında bilgilendirilmesi, müze kültürü, araştırma merakı gibi millî kimlik ve tarih bilinci oluşturulmasına katkı sağlayacak ve bu konuda farkındalık oluşturacak noktalar da tespit edilmiştir.TRDizin Ekoeleştiri Kuramı Işığında Ayla Kutlu’nun “Huvava: İlk Çevre Koruyucu” Adlı EserineBakış(2020-12-01) Funda BULUTDünyamızda önemi hızla artmakta olan ekoeleştiri, çoğunlukla insan faaliyetleri sonucunda dünya üzerinde değişen, dönüşen ve bozulan doğal dengeleri inceler. En genel anlamda edebiyatla çevre arasındaki ilişkiyi inceleyen bu kuram, insanı doğadan ayrı tutmayan bir bakış açısıyla çevresel sorunları ele alarak bireyde ekoeleştirel bilinç oluşturmayı hedeflemektedir. Çevreci eleştiri olarak da bilinen ekoeleştiri; “Bolluk (Cornupoia), Çevrecilik, Derin Ekoloji, Ekofeminizm, Ekomarksizm, Toplumsal Ekoloji ve Heideggerci Ekofelsefe”… gibi farklı ekolojik yaklaşımlarla birçok soruna kuramsal çerçevede dikkat çekmeye çalışırken çevreci bilince büyük katkıda bulunur. Batı’da 1990’lardan sonra kuramsal bir kimlik kazanarak bir disipline dönüşen ekoeleştiri, son yıllarda ülkemizde de günden güne artan akademik çalışmaların önemli alanlarından biri haline gelmiştir. Bir dünya vatandaşı olarak çevresel sorunları kurmaca eserlere taşıyan sanatçılar, edebiyatın imkânları dahilinde ekolojik problemleri tartışarak hem bireyde farkındalık ve çevresel bilinç oluşturmaya hem de yaşadıkları gezegenle uyum ve ahenk içinde yaşamaya çağrıda bulunmaktadırlar. Bu ekolojik hassasiyete sahip yazarlardan biri olan Ayla Kutlu, “Huvava” adlı eserinde yaş gözetmeksizin içinde yaşadığı dünyaya karşı sorumlu olan belleklere bu çevre bilincini aşılamak ister. Yazar, Gılgamış’tan uyarladığı “bir karşı destan” niteliği taşıyan eserde sedir ormanının koruyucu ruhu Huvava’nın doğayı koruma mücadelesini anlatır. Yazarın deyimiyle bir “çağrı metni” özelliği gösteren eleştirel destanda Huvava, Gılgamış ve Enkidu ile girdiği mücadele sonucunda hayatını kaybederek “ilk çevre koruyucusu” unvanını kazanır. Doküman analizinin kullanıldığı bu çalışmada doğa tahribatının nedenlerine ışık tutulurken benmerkezli bir bakış açısına sahip insan algısının insan, çevre, gelecek için oluşturduğu tehdit ekoeleştirel bir yaklaşımla anlatılacaktır. Ekolojik duyarlılıkla yaklaşıldığında eserde Gılgamış destanının yaban hayatı tehdit olarak göstermesi, kent-doğa çatışması, doğanın korunmaya ihtiyaç duyar hale gelmesi ve insanı ilk kez doğadan ayrı gören zihniyet gibi birçok çevresel sorunun ele alındığı görülecektir.Publication Ekoeleştiri Kuramı Işığında Ayla Kutlu’nun “Huvava: İlk Çevre Koruyucu” Adlı EserineBakış(2020-12-01) Funda BULUTDünyamızda önemi hızla artmakta olan ekoeleştiri, çoğunlukla insan faaliyetleri sonucunda dünya üzerinde değişen, dönüşen ve bozulan doğal dengeleri inceler. En genel anlamda edebiyatla çevre arasındaki ilişkiyi inceleyen bu kuram, insanı doğadan ayrı tutmayan bir bakış açısıyla çevresel sorunları ele alarak bireyde ekoeleştirel bilinç oluşturmayı hedeflemektedir. Çevreci eleştiri olarak da bilinen ekoeleştiri; “Bolluk (Cornupoia), Çevrecilik, Derin Ekoloji, Ekofeminizm, Ekomarksizm, Toplumsal Ekoloji ve Heideggerci Ekofelsefe”… gibi farklı ekolojik yaklaşımlarla birçok soruna kuramsal çerçevede dikkat çekmeye çalışırken çevreci bilince büyük katkıda bulunur. Batı’da 1990’lardan sonra kuramsal bir kimlik kazanarak bir disipline dönüşen ekoeleştiri, son yıllarda ülkemizde de günden güne artan akademik çalışmaların önemli alanlarından biri haline gelmiştir. Bir dünya vatandaşı olarak çevresel sorunları kurmaca eserlere taşıyan sanatçılar, edebiyatın imkânları dahilinde ekolojik problemleri tartışarak hem bireyde farkındalık ve çevresel bilinç oluşturmaya hem de yaşadıkları gezegenle uyum ve ahenk içinde yaşamaya çağrıda bulunmaktadırlar. Bu ekolojik hassasiyete sahip yazarlardan biri olan Ayla Kutlu, “Huvava” adlı eserinde yaş gözetmeksizin içinde yaşadığı dünyaya karşı sorumlu olan belleklere bu çevre bilincini aşılamak ister. Yazar, Gılgamış’tan uyarladığı “bir karşı destan” niteliği taşıyan eserde sedir ormanının koruyucu ruhu Huvava’nın doğayı koruma mücadelesini anlatır. Yazarın deyimiyle bir “çağrı metni” özelliği gösteren eleştirel destanda Huvava, Gılgamış ve Enkidu ile girdiği mücadele sonucunda hayatını kaybederek “ilk çevre koruyucusu” unvanını kazanır. Doküman analizinin kullanıldığı bu çalışmada doğa tahribatının nedenlerine ışık tutulurken benmerkezli bir bakış açısına sahip insan algısının insan, çevre, gelecek için oluşturduğu tehdit ekoeleştirel bir yaklaşımla anlatılacaktır. Ekolojik duyarlılıkla yaklaşıldığında eserde Gılgamış destanının yaban hayatı tehdit olarak göstermesi, kent-doğa çatışması, doğanın korunmaya ihtiyaç duyar hale gelmesi ve insanı ilk kez doğadan ayrı gören zihniyet gibi birçok çevresel sorunun ele alındığı görülecektir.TRDizin "MELAHAT HANIMIN DÜZENLİ YAŞAMI"NA GÖSTERGEBİLİMSEL AÇIDAN BAKIŞ(2012-12-01) Funda BULUTHer edebi metin, kendi içinde çözümlenmeyi bekleyen anlamlar taşır ve okuyucu metinden hareketle edebi eserin anlamlar dünyasını keşfe çıkar. Bu keşifte okuyucu, metni hem yazardan hareketle hem yazardan bağımsız yeniden anlamlandırma ve dilediği bakış açısıyla yeniden çözümleme özgürlüğüne sahiptir. Metni yorumlama ve çözümlemede okuyucuya yol gösteren yöntemlerden biri de göstergebilimdir. Temelinde sistematik ve bilinçli bir okuma eylemi yatan göstergebilim, gösteren ve gösterilen ilişkisi üzerine kuruludur ve metnin anlamsal yapısının çözümlenmesinde okuyucuya yardım etmektedir. Göstergebilim anlamı, anlamayı, anlamın nasıl oluştuğunu kendi içinde bir üst dil yaratarak inceler. Metnin anlamlı birimlerini ortaya çıkararak metnin doğru ve eksiksiz anlaşılmasını sağlamak adına öncelikle göstergeyi oluşturan gösteren-gösterilen ilişkisini çözümlemek gerekir. Bu yazıda Peride Celal'in "Melahat Hanımın Düzenli Yaşamı" adlı öyküsü, göstergebilimsel açıdan incelenmektedir. Öncelikle öykünün genel görüşü ortaya konmuş ve burada anlatı izlencesi Greimas'ın "sözleşme, edinç, edim ve yaptırım" anlatım şeması açısından değerlendirilmiştir. Öyküdeki anlam düzeylerini görebilmek, derin düzeye ulaşabilmek amacıyla öykü kesitlere ayrılmış ve karşıtlıklar tespit edilmiştir. Kesitler, belirlendikten sonra öykü zamanı ve öyküdeki uzamsal yapılar üzerinde durularak anlatıcının bakış açısı ortaya konarak öykünün genel anlamı derin yüzeyde göstergebilimsel dörtgende gösterilmiştir. Makalenin bu bölümündeki bilgilerden yola çıkılarak öyküdeki derin anlamsal düzey bulunmaya çalışılmıştır. Sonuç olarak Peride Celal'in "Melahat Hanım'ın Düzenli Yaşamı" adlı öyküsünde kurulmak istenen düzenin aslında bir görüntüden ibaret olduğu ve düzensizlik izleğinin ötesinde bir "yaşam" izleğinin bulunduğu savı gösterilmeye çalışılmıştır, diyebiliriz.Publication Necip Fazıl’ın “Ruh”unda HakikatinGöstergeleri: GöstergebilimAçısından Bir Şiir Değerlendirmesi(2020-12-01) Funda BULUTHer şeyin anlamlama sorununa dayandığı göstergebilimde şiirin asıl anlamına karşıtlık ve çelişiklik yaratan noktalar ortaya çıkarıldığında ulaşılabilir. Şiiri, göstergebilimsel olarak çözümleyebilmenin ön- koşulu metni birimlere ayırarak birimler arasındaki anlam bağını çözmek ve göstergenin kendi içinde kazandığı anlamı bulmaktır. Çağlar boyunca hem filozoflar hem bilim adamları, sözcükler ve göstergeler üzerinde düşünürken göstergelerin hakiki gerçekliği bulmadaki temel işlevi üzerinde durmuştur. Eflatun, hakiki gerçekliği bulmada göstergelerin eksik kalacağını, bu göstergelerin algıların bir ürünü olduğu için bizi yanıltacağını söylerken Pierce, göstergeler olmadan düşünme ve algı olamayacağını söylemekte, hakiki gerçeğe göstergeler üzerinden gidilebileceğini ifade etmektedir. Necip Fazıl da hakiki gerçekliğin Eflatun’daki gibi Tanrı olduğunu, maddî göstergelerin arkasındaki manaya ve hakikate ulaşmaya çalışmanın gerekli olduğunu düşünür. Bu tavrı, “Ruh” şiirinde de sürdüren şairin şiirin bütün göndergesel anlamlarını varoluş gerçeği ile yok oluş hayalinden kaynaklanan bir çatışma üzerine kurduğu söylenebilir. Necip Fazıl Kısakürek şiirinin anlamsal zenginliği ve derinliği, insanın iç dünyasına yapılan uzun, zorlu bir yolculuğu ele almasından kaynaklanmaktadır. Okurun varlık üzerine düşünmesini sağlayan bu yolculuk, yaşamı anlamlandırma çabasının bir ürünüdür. Varoluşu anlamlandırma sırasında şair; ölümü düşüncelerinden ve şiirlerinden ayrı görmediği için varlığı onun zıddı olan yoklukla açıklamaya çalışır. Bir başka deyişle Necip Fazıliçin ölüm, varoluşun en önemli gerçeğidir ve hakiki gerçekliği arayışta özellikle insanoğlunun idrakinde önemli bir basamaktır, denilebilir. Bu çalışma, Necip Fazıl Kısakürek’in “Ruh” adlı şiirinin göstergebilimsel açıdan çözümleme denemesidir. Psikolojik, metafizik bir derinliğe sahip olan ve çok katmanlı bir yapı özelliği gösteren bu şiirde ilk bakışta birbirinden ayrılması zor olan duygu ve düşüncenin içine gizlenmiş hakikati ortaya çıkarmak hedeflenmektedir. Çalışmada ilk olarak şiirin yüzey yapısını görebilmek için şiirin biçimsel incelemesi yapılmıştır. İkinci aşamada ise şiirin derin yapısını ortaya çıkarmak amacıyla gösterge dizgeleri çözümlenerek göstergelerin birbiriyle kurdukları anlam ilişkileri tespit edilmiştir. Böylelikle şiirin anlam dünyasını zenginleştiren “karşıtlıklar ve çelişkiler” belirlenerek şiir çözümlenmeye çalışılmıştır. Şiirde ruhun dünyaya (bilinenene) gelişi, şehirdeki fani insanların başka bir dünyadan habersiz olması (sonsuzluk, bilinmeyen), ruhun kendini fark ettirmeye çalışması ve şehirdeki insanların bilinçsizliği şiirdeki karşıtlığı oluşturan başlıca ögelerdir. Bütün sözcüklerin ve göstergelerin okuyucuyu varoluş gerçeği üzerine düşündürdüğü şiirde temel ileti, “varoluşun yok oluş üzerinden idraki ve maddi hayatın geçiciliği” olduğu söylenebilir.TRDizin Necip Fazıl’ın “Ruh”unda HakikatinGöstergeleri: GöstergebilimAçısından Bir Şiir Değerlendirmesi(2020-12-01) Funda BULUTHer şeyin anlamlama sorununa dayandığı göstergebilimde şiirin asıl anlamına karşıtlık ve çelişiklik yaratan noktalar ortaya çıkarıldığında ulaşılabilir. Şiiri, göstergebilimsel olarak çözümleyebilmenin ön- koşulu metni birimlere ayırarak birimler arasındaki anlam bağını çözmek ve göstergenin kendi içinde kazandığı anlamı bulmaktır. Çağlar boyunca hem filozoflar hem bilim adamları, sözcükler ve göstergeler üzerinde düşünürken göstergelerin hakiki gerçekliği bulmadaki temel işlevi üzerinde durmuştur. Eflatun, hakiki gerçekliği bulmada göstergelerin eksik kalacağını, bu göstergelerin algıların bir ürünü olduğu için bizi yanıltacağını söylerken Pierce, göstergeler olmadan düşünme ve algı olamayacağını söylemekte, hakiki gerçeğe göstergeler üzerinden gidilebileceğini ifade etmektedir. Necip Fazıl da hakiki gerçekliğin Eflatun’daki gibi Tanrı olduğunu, maddî göstergelerin arkasındaki manaya ve hakikate ulaşmaya çalışmanın gerekli olduğunu düşünür. Bu tavrı, “Ruh” şiirinde de sürdüren şairin şiirin bütün göndergesel anlamlarını varoluş gerçeği ile yok oluş hayalinden kaynaklanan bir çatışma üzerine kurduğu söylenebilir. Necip Fazıl Kısakürek şiirinin anlamsal zenginliği ve derinliği, insanın iç dünyasına yapılan uzun, zorlu bir yolculuğu ele almasından kaynaklanmaktadır. Okurun varlık üzerine düşünmesini sağlayan bu yolculuk, yaşamı anlamlandırma çabasının bir ürünüdür. Varoluşu anlamlandırma sırasında şair; ölümü düşüncelerinden ve şiirlerinden ayrı görmediği için varlığı onun zıddı olan yoklukla açıklamaya çalışır. Bir başka deyişle Necip Fazıliçin ölüm, varoluşun en önemli gerçeğidir ve hakiki gerçekliği arayışta özellikle insanoğlunun idrakinde önemli bir basamaktır, denilebilir. Bu çalışma, Necip Fazıl Kısakürek’in “Ruh” adlı şiirinin göstergebilimsel açıdan çözümleme denemesidir. Psikolojik, metafizik bir derinliğe sahip olan ve çok katmanlı bir yapı özelliği gösteren bu şiirde ilk bakışta birbirinden ayrılması zor olan duygu ve düşüncenin içine gizlenmiş hakikati ortaya çıkarmak hedeflenmektedir. Çalışmada ilk olarak şiirin yüzey yapısını görebilmek için şiirin biçimsel incelemesi yapılmıştır. İkinci aşamada ise şiirin derin yapısını ortaya çıkarmak amacıyla gösterge dizgeleri çözümlenerek göstergelerin birbiriyle kurdukları anlam ilişkileri tespit edilmiştir. Böylelikle şiirin anlam dünyasını zenginleştiren “karşıtlıklar ve çelişkiler” belirlenerek şiir çözümlenmeye çalışılmıştır. Şiirde ruhun dünyaya (bilinenene) gelişi, şehirdeki fani insanların başka bir dünyadan habersiz olması (sonsuzluk, bilinmeyen), ruhun kendini fark ettirmeye çalışması ve şehirdeki insanların bilinçsizliği şiirdeki karşıtlığı oluşturan başlıca ögelerdir. Bütün sözcüklerin ve göstergelerin okuyucuyu varoluş gerçeği üzerine düşündürdüğü şiirde temel ileti, “varoluşun yok oluş üzerinden idraki ve maddi hayatın geçiciliği” olduğu söylenebilir.TRDizin ÖZGÜR ARAS TÜFEK’İN TÜRKÇENİN MUHAFIZLARI SERİSİ ROMANLARINDA DEĞERLER(2021-02-01) Funda BULUT; Şahin ŞİMŞEKİnsan davranışlarına yön veren insanın topluma uyumunu kolaylaştırandeğerler, iyinin ve kötünün, doğru ile yanlışın ayırt edilmesine katkı sunaraktoplumda bir denge oluşturur ve fertlerin huzur, güven ve uyum içinde yaşamalarını sağlar. Ülkemizde son yıllarda önem kazanan değerler eğitimi, eğitimuygulamalarında üzerinde durulan bir konu olmuştur. Değerler eğitimine romanlarında yer veren isimlerden biri olan Özgür Aras Tüfek, İslami Dönem TürkEdebiyatı’nın ilk eserlerini kurgulaştırarak farklı bir çocuk romanı serisi kalemealmıştır. “Türkçenin Muhafızları” adını taşıyan serinin Bir Kelime Seyyahı adlı ilkeserinde Kaşgarlı Mahmut’un; Simurg’a Yolculuk’ta Ali Şîr Nevâî’nin; MutlulukBilgisi’nde Yusuf Has Hacib’in; Kelimelerin Işığı’nda da Edip Ahmet Yüknekî’ninhayatını anlatmıştır. Bu dört kitap, Türk dilinin büyük şahsiyetlerinin hayat hikâyelerini romanlaştırmasının ötesinde değerler eğitiminde kullanılabilecek pekçok değeri de bünyesinde barındırmaktadır. Bu araştırmanın temel amacı, ÖzgürAras Tüfek romanlarının çocuk edebiyatına ve değerler eğitimine katkısını incelemektir. Nitel araştırma yöntemi durum çalışması deseni kullanılan araştırmada“Türkçe’nin Muhafızları” serisi, Allport, Lindzey ve Vernon (1960)’un 6’lı değertasnifine göre incelenmiş ve değerlerin nasıl işlendiği ortaya konulmuştur. Butasnife göre Özgür Aras Tüfek’in eserlerinde en çok sosyal değerlere en az estetikve siyasî değerlere yer verildiği tespit edilmiştir. Romanlarda öğrenme aşkı veöğretme aşkı değerleri yoğun olarak işlenmiş; iyilik, yardımlaşma, tabiat bilinci,adalet, doğruluk, çalışkanlık, vatan millet sevgisi, saygı, tevazu gibi öğrencilerekazandırılması gereken pek çok değere yer verildiği görülmüştür.Publication Yok(sul)luğun Kıskacında Bir Öykü: Nevzat Üstün’ün“Akrep Üretim Çiftliği” Üzerine(2022-06-01) Funda BULUTToplumsal problemlerin bazılarının hem kaynağı hem de sonucu olan yoksulluk, tarihten günümüze gündemden -çoğu zaman- düşmeyen; iktisadi, sosyal, siyasi ve kültürel zemine dayalı evrensel bir olgudur. Yoksulluğun edebiyatla görünür kılınabileceği düşüncesinden yola çıkan birçok yazar ve şair, bu evrensel meseleye farklı bakış açılarıyla dikkat çekmek ister. Türk edebiyatında ciddi bir köy edebiyatı külliyatıyla ön plana çıkan yoksulluk, literatürde çok fazla inceleme alanı bulmamış bir konudur. Eserlerinde yer alan temler ve yaklaşımların yanı sıra siyasi fikirleri sebebiyle de toplumcu gerçekçi yazar değerlendirilmesi yapılan Nevzat Üstün, 1960 sonrası Türk öykücülüğünde yer alan isimler arasındadır. Köşe yazılarında, işsizlik, göç kadın ve çocuk hakları… gibi birçok sorunu gündeme getiren Nevzat Üstün, açlık/ yoksulluk temasını da şiir ve öykülerine taşır. Öykülerinde insanı, yaşam koşullarıyla birlikte kimi zaman eleştirel kimi zaman gözlemci bir tutumla işleyen Üstün, sadece kendi ülkesinin sorunlarına değil; dünya milletlerinin sorunlarına büyük bir özenle ve ciddiyetle yaklaşır. Bu çalışmada Nevzat Üstün’ün yoksulluğu merkeze alarak geçim sıkıntısı içindeki halkın yaşamını anlattığı “Akrep Üretim Çiftliği” adlı öyküsü değerlendirilecektir.TRDizin Yok(sul)luğun Kıskacında Bir Öykü: Nevzat Üstün’ün“Akrep Üretim Çiftliği” Üzerine(2022-06-01) Funda BULUTToplumsal problemlerin bazılarının hem kaynağı hem de sonucu olan yoksulluk, tarihten günümüze gündemden -çoğu zaman- düşmeyen; iktisadi, sosyal, siyasi ve kültürel zemine dayalı evrensel bir olgudur. Yoksulluğun edebiyatla görünür kılınabileceği düşüncesinden yola çıkan birçok yazar ve şair, bu evrensel meseleye farklı bakış açılarıyla dikkat çekmek ister. Türk edebiyatında ciddi bir köy edebiyatı külliyatıyla ön plana çıkan yoksulluk, literatürde çok fazla inceleme alanı bulmamış bir konudur. Eserlerinde yer alan temler ve yaklaşımların yanı sıra siyasi fikirleri sebebiyle de toplumcu gerçekçi yazar değerlendirilmesi yapılan Nevzat Üstün, 1960 sonrası Türk öykücülüğünde yer alan isimler arasındadır. Köşe yazılarında, işsizlik, göç kadın ve çocuk hakları… gibi birçok sorunu gündeme getiren Nevzat Üstün, açlık/ yoksulluk temasını da şiir ve öykülerine taşır. Öykülerinde insanı, yaşam koşullarıyla birlikte kimi zaman eleştirel kimi zaman gözlemci bir tutumla işleyen Üstün, sadece kendi ülkesinin sorunlarına değil; dünya milletlerinin sorunlarına büyük bir özenle ve ciddiyetle yaklaşır. Bu çalışmada Nevzat Üstün’ün yoksulluğu merkeze alarak geçim sıkıntısı içindeki halkın yaşamını anlattığı “Akrep Üretim Çiftliği” adlı öyküsü değerlendirilecektir.