Browsing by Author "Alaattin DOLU"
Now showing 1 - 4 of 4
- Results Per Page
- Sort Options
TRDizin 18. Yüzyıl İstanbul’unda Mahallelilik Bağlamında Müslim-Gayrimüslim İlişkileri(2023-06-15) M. Tarık KARAOSMAN; Alaattin DOLUBu çalışma 18. yüzyılda İstanbul mahallelerinde meskûn olan gayrimüslim ve Müslümanlar arasındaki ilişkileri mahallelilik ekseninde ele almaktadır. Bu ilişkilerin tespiti İstanbul Ahkâm Defterleri ile İstanbul Şer‘iyye Sicilleri vasıtasıyla gerçekleştirilmiştir. 18. yüzyılda İstanbul’da beş yüz bin kişinin yaşadığı tahmin edilmektedir. Bu nüfus içinde gayrimüslimlerin oranı ise 1740 tarihindeki cizye evrakı sayımına göre yaklaşık %42 civarındadır. 1776 yılı haraç gelirlerine göre ise bu oran %28’dir. İstanbul’da dinî ve etnik mensubiyet veya aynı işkolu ve belirli bir zümreye tabi olma gibi etkenler mahalleyi bir araya getirmiştir. Müslümanlar ile gayrimüslimler bu mensubiyet çerçevesinde yaşamlarını sürdürmüşlerdir. Böylece mahalle ile cemaat kavramı birbiriyle kesişmiştir. Neticede İstanbul’da Ermeni, Rum, Latin veya Hristiyan ve Yahudi olarak tesmiye edilen mahalleler teşekkül etmiştir. Osmanlı şehri zamanla kendine has özellikler kazanarak gelişirken 17. ve 18. yüzyıllar bu özelliklerin en belirgin olduğu dönemlerdir. Osmanlı mahallelerine de yansıyan bu durum cemaatler arası ilişkilerin örneklendirilmesi açısından önemlidir. Zira bu dönemde İstanbul mahallelerinde karışık yaşamın görüldüğü pek çok yer bulunmaktaydı. Bununla beraber gayrimüslimlerin Müslüman mahallelerinde meskûn olmalarının bazı sınırları vardı. Bu sınırlar kültürel ve dinî farklılıkların sonucu olarak ortaya çıkarken, mahallelerin sınırlarını da fizikî olarak da belirlemekteydi. Osmanlı mahallelerinde sorumluluk bilinci ve mahallelinin sosyal kontrol işlevine dair yapılan çalışmalar çoğunlukla Müslümanlar nezdinde irdelenmiştir. Bu çalışmada gayrimüslimlerin komşuluk ilişkileri ele alınırken onların Müslüman mahallelerinden ihracı meselesine değinilmektedir. Böylece mahallelerdeki kural ve kaidelerin İstanbul’daki müslim-gayrimüslim ilişkilerini nasıl etkilediği incelenmiştir. Bu ilişkilerde mahallelinin takındıkları tavır, benimsedikleri anlayış ve bu anlayışın gayrimüslimlere yansıması arşiv kaynaklarından örneklerle anlatılmıştır. Nitekim mahalleli açısından kişilerin hüsn-i halleri ve güvenilir olup olmadıkları aynı mabedin çatısı altında olmakla eş tutulabilmekteydi. Bu nedenle Müslüman mahallelerinde ya da cami/mescit etrafında veya yakınında oturan gayrimüslimlerin konumları hem sosyal düzenin sağlanması hem de cami cemaatinin azalması nedeniyle bir sınır olarak düşünülmüştür. Osmanlı şehirlerinde sosyal düzeni sağlamak için komşular arasında gerçekleştirilen kefalet sistemi, her türlü gayriahlaki ve güvenlik tehdidine karşı onları birlikte hareket etmeye sevk etmekteydi. Otoriteden kanun yoluyla alınan yetki mahallelide mesuliyet bilincini ortaya çıkarmıştır. Bu sistemin dışına çıkanlar mahalleden veya mensubiyeti olduğu mekândan, mesuliyet bilincine ve mahallenin asayişine halel getirdikleri gerekçesiyle ihraç edilirlerdi. En küçük idari birim olarak mahallenin sakinleri için aynı ibadethane etrafında gelişen bu dayanışma ihtiyacı sosyal hayatı muhafaza etmek için gereklidir. Bu durum ise kişilerin kendi dindaşları veya cemaatleriyle birlikte yaşama arzusuyla şekillenmekteydi. İlaveten Osmanlı şehirlerinde gayrimüslimlerle Müslümanların mahallelilik mesuliyeti benzer davranışlar sergilemektedir. Hatta mahallenin düzenini bozanlara karşı mahalleler arası dayanışma gösterilmiştir. Mahalle veya cemaat önderinin önderliğinde mahalleli arasındaki sosyal nizamın sağlanmasıyla kişilerin su-i hal veya hüsn-i hal içinde olup olmadıkları tespit edilebiliyordu. Mahalleli ve yöneticiler açısından su-i hal durumunda olmanın pek çok sureti vardı. Bunun bedeli de mahalleli tarafından mahalleden ihraç olarak talep edilebiliyordu. Böylece kanun mahallede yaşayanları birbirine müteselsil kefil yapmakta ve su-i hal içinde olanların mahalleden ihracını ve cezalandırılmalarını sağlamaktadır. Neticede bu çalışma gayrimüslimlerin Müslüman mahallesindeki konumlarını sorgularken mahallelerdeki su-i hal durumunu çeşitli yönleriyle ele almaktadır.Publication BİLÂD-I ŞAM’DA DEPREM: KUDÜS, 30 EKİM 1759, SAAT 03.45(2021-07-01) Alaattin DOLU1759 yılında Şam ve Sayda eyaletinde meydana gelen depremler bölge ahalisi için uzun süredir karşılaşmadıkları felaketler zincirinin bir halkasıydı. Kıtlık, kuraklık, depremler hayat pahalılığı ve akabinde 1760 yılından sonra meydana gelen veba salgını bölgedeki Müslüman ve gayrimüslimlerin nazarında kendilerine gönderilen bir azap olarak algılanmıştır. 1759 yılında bir ay arayla meydana gelen iki büyük deprem pek çok köyün yok olmasına ve şehirlerdeki kamu binaları başta olmak üzere evlerin yıkılmasına neden olmuştu. Bu felaketleri yaşayanlar ise o günlerde eline aldıkları divitlerinin mürekkebini bu sefer deprem için sarf etmiştir. Deprem sonrası Osmanlı Devleti’nin yenileme çalışmaları dâhilindeki yazışmalar ve kayıtlar ile dönem tanıklarının izlenimleri bu çalışmanın çerçevesini oluşturmaktadır. Bu bağlamda hasarın boyutları ve halkın tepkileri Kudüs, Sayda ve Şam şehirlerine odaklanılarak tasvir edilmiştir.TRDizin BİLÂD-I ŞAM’DA DEPREM: KUDÜS, 30 EKİM 1759, SAAT 03.45(2021-07-01) Alaattin DOLU1759 yılında Şam ve Sayda eyaletinde meydana gelen depremler bölge ahalisi için uzun süredir karşılaşmadıkları felaketler zincirinin bir halkasıydı. Kıtlık, kuraklık, depremler hayat pahalılığı ve akabinde 1760 yılından sonra meydana gelen veba salgını bölgedeki Müslüman ve gayrimüslimlerin nazarında kendilerine gönderilen bir azap olarak algılanmıştır. 1759 yılında bir ay arayla meydana gelen iki büyük deprem pek çok köyün yok olmasına ve şehirlerdeki kamu binaları başta olmak üzere evlerin yıkılmasına neden olmuştu. Bu felaketleri yaşayanlar ise o günlerde eline aldıkları divitlerinin mürekkebini bu sefer deprem için sarf etmiştir. Deprem sonrası Osmanlı Devleti’nin yenileme çalışmaları dâhilindeki yazışmalar ve kayıtlar ile dönem tanıklarının izlenimleri bu çalışmanın çerçevesini oluşturmaktadır. Bu bağlamda hasarın boyutları ve halkın tepkileri Kudüs, Sayda ve Şam şehirlerine odaklanılarak tasvir edilmiştir.TRDizin Osmanlı Hâkimiyetinden İsrail İşgaline: Kudüs’ün Gönüllü Sakinleri(2017-05-01) Alaattin DOLUBu çalışmada Mekke, Medine gibi Kudüs'te varlığı görülen mücâvirlerin Osmanlı dönemindeki işlevi üzerinde durulmuş ve günümüzde Mescid-i Aksa'yı savunan murâbıtlar ile bir karşılaştırması yapılmıştır. Geçmişte mücâvirler ile bugünün murâbıtları Kudüs'e gönüllü olarak gelerek orada ilmî faaliyetlerde bulunan iki benzer gruptur. Her iki grubun motivasyonu kutsal kente komşuluk olsa da birincisi İslam hâkimiyetindeki Kudüs'te surre ile desteklenen bir grup iken, ikincisi işgal altındaki kutsalları muhafaza etme amacıyla güdülenmiştir. Bu bağlamda burada birincisine referansla murâbıt olarak bilinen ve İsrail işgaline karşı psikolojik savunma yaparak Mescid-i Aksa'yı muhafaza eden Filistinlilerin rolü vurgulanmıştır. İsrail askerlerinin Mescid-i Aksa'ya ayak bastığı zaman söz konusu grup ile aralarındaki küçük çatışmalar zaman zaman İslam dünyasında yankılanmaktadır. Bunlardan sonuncusu geçtiğimiz Temmuz ayı içinde yaşanmış ve Mescid-i Aksa Müslümanlara kapanmıştır. Bu anlamda Kudüs'ün bir insanlık mirası olduğu unutulmadan bu şehrin kutsallarının muhafaza edilmesi hususunda daha aktif çabalar gerektiği de açıktır